The Secrets of London Sisli sokaklarda para izinde bir tur

Şimdi bak, adında The Secrets of London geçiyorsa olay büyük demektir.
Yani İngiliz işi bir gizem, içinde mutlaka ya bir dedektif var ya da eski püskü bir çanta dolusu sır. Ama bu oyun öyle seni yormuyor. Makaraları döndürürken bir yandan da “acaba Sherlock çıksa ne olurdu” diye iç geçiriyorsun. Tatlı bir gizem, üstüne bol kazanç. Gerçekten… Londra bu kadar ıslakken hiç bu kadar yakıcı olmamıştı.

Şapka çıkarılacak cinsten bir atmosfer
Oyuna ilk girdiğimde içimden bir oha çektim. Çünkü tasarım öyle hoş ki… sisler arasında bir sokak lambası, eski tarz evler, caddelerde yankılanan hafif bir ezgi. Sanki çay demlemişler, yanına da bir kasa para koymuşlar. Ama öyle elit elit değil, samimi. Hani “gelsene bir dönüş atalım” der gibi.

Semboller de cuk oturmuş. Anahtar, büyüteç, eski saat… her biri kazançla eşleşince ekrana yapışıyorsun. Bir de o klasik İngiliz polis şapkası var ya… scatter sembolü o işte. Üç tane denk gelsin, ekran coşuyor. Free spin geliyor, tıpkı dedektifin bir anda olay çözmesi gibi. Bazen kayıp para bir anda bulunuyor. Tatmin edici mi? Fazlasıyla.

Her dönüşte bir ipucu, her ipucunda bir ödül
The Secrets of London sadece göz doldurmuyor, cüzdanı da dolduruyor. Kazanç sistemi dengeli. Yani ne hemen boşaltıyor, ne de cimri. Her spin’de “acaba şimdi ne çıkacak?” heyecanı var. Bazen üst üste geliyor semboller, sen bile şaşırıyorsun. O zaman işte ekranı bir kenara bırak, sevinçten kalk ayağa.

Ama işin tadı Slotter’da çıkıyor, orası ayrı. Çünkü başka sitelerde oyun güzel olsa da platform saçmalayınca tüm keyif kaçıyor. Slotter’da ne donma, ne bekleme, ne de saçma aksaklıklar var. Giriyorsun, oyunu açıyorsun, çeviriyorsun… Hepsi akıyor. Bir de kazancın anında hesaba düşüyor mu? Düşüyor. E daha ne olsun?